Şehirden Köye Göç

Bu hafta biraz farklı bir konuya değinelim. Son yüzyıl boyunca dünya genelinde kırsaldan kente göç, rekor seviyelere ulaşan bir olgu haline geldi. Özellikle gelişmiş ülkelerde kırsal nüfus o denli azaldı ki, artık köylerden şehirlere göç edecek pek kimse kalmadı diyebiliriz. Bu süreç, köylerdeki yaş ortalamasını kentlere kıyasla hızla yükseltirken, doğum oranlarını da aynı ölçüde düşürdü. Sonuçta, sayısız köy ya tamamen terk edildi ya da son sakinlerine ev sahipliği yapıyor.

Bu durum, ülkelerin kültürel zenginliğini erozyona uğratmakla kalmıyor; tarım sektöründe de derin bir tehdit oluşturuyor. Günümüzde çiftçilerin dünya genelindeki yaş ortalaması 50-60 arasında değişiyor – örneğin, Türkiye'de 59 yıl, ABD'de 58 yıl ve AB ortalaması 57 yıl. Teknolojik gelişmeler bu etkileri kısmen yumuşatsa da, ortalama ömür beklentileri ve bireylerin fiziksel sınırlarını göz önünde bulundurduğumuzda, ufukta bizi bekleyen tehlike boyutu netleşiyor.

Ülkemizde ise durum, köylü vatandaşlara yönelik önyargılarla daha da karmaşıklaşıyor. "Köylü" ya da "çoban" gibi kelimelerin pek çok yerde hakaret olarak kullanılması, köylerde büyüyen gençlerin bu kimlikten kaçınmalarına ve şehirlere yönelmelerine yol açtı. Sosyal medyanın etkisiyle şehir yaşamı, onlar için giderek daha cazip bir seçenek haline geldi. Buna, çiftçilerin ekonomik gerilemesi ve köylerdeki altyapı yetersizliklerini de ekleyince, bu göç dalgasının nedenleri iyice belirginleşiyor.

Artık yaşanmış olan bu süreci tersine çevirmek mümkün değil. Önemli olan, ciddiyetini idrak edip önümüzdeki yıllarda doğru adımlar atmak. Özellikle gençleri kırsal alanlara çekmek ve tarım sektörüne kazandırmak için devlet destekli projeler, giderek daha kritik bir rol oynayacak. Kırsaldaki olanakların –internet, yol, ısınma, konut gibi– artırılması da elbette vazgeçilmez.

Dokuz yıl önce başladığımız bu serüvene baktığımda, umut verici gelişmelerin filizlendiğini görüyorum. İlk yıllardaki sınırlı asfalt yollar, doğalgaz, internet ve toplu taşıma gibi altyapı unsurları, artık şehir merkezlerinden çok da farklı değil. Genellikle kamu bankaları tarafındansunulan düşük faizli yatırım kredileri, ab projeleri de bu alana adım atmak isteyenler için gerçek birer fırsat. Bu bağlamda, "Genç Çiftçi Projesi" gibi inisiyatifler umut verici: Son 5 yılda 100 binden fazla gence hibe sağlayan bu program, katılımcıların %70'inin tarımda kalıcı olduğunu gösteriyor. Ne var ki, bu politikalar ne kadar isabetli olsa da, hâlâ istenen seviyenin altında kalıyor ve bölgesel eşitsizlikler barındırıyor.

Eğitimli insanların kırsala göç etmesi ve tarımda faaliyet göstermesi, mevcut neslin algısını dönüştürmek adına paha biçilmez. Köy gençleri, şehirden gelen ve alışılmışın dışında yöntemlerle tarım yapan insanları gördükçe ufukları genişliyor; köye dair bakış açılarında köklü bir değişim yaşanıyor. Çiftliğimizde bugün, çevre köylere gelen pek çok genç arkadaşımızla omuz omuza çalışıyoruz. Biz onlardan, onlar bizden öğreniyor; bu karşılıklı alışveriş de önyargıların yok olmasını sağlıyor. Bu süreçte bizimle beraber birçok arkadaşımız da köye taşındı veya taşınmanın planlarını yapmaya başladı. İnanıyorum ki bu gibi örnekler çoğaldıkça, tarıma yönelik toplumsal algı da olumlu yönde evrilecektir.

Bu dengesiz göçün belki de tek gümüş çizgisi, tarımdaki daha önce de pek çok kez bahsettiğimiz köhnemiş uygulamaları dönüştürme fırsatı sunması. Gençler bu konuda son derece açık fikirli ve yenilikçi; değişimden çekinmiyorlar. Üstelik teknolojiyi kullanma becerileri, önceki nesillere göre katbekat üstün. Bu dinamizmi avantaja çevirerek, hayalini kurduğumuz tarım reformunu gerçeğe dönüştürebiliriz.

RELATED ARTICLES