Bu soruya cevap vermeden önce, hibrit tohumun ne olduğunu ve ne olmadığını iyi anlamak lazım. Bunun için de geçen yıl yazdığım "Tohum Meselesi" adlı yazıyı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Çok kısa bir özet geçmek gerekirse, tohum çeşitleri üç ana başlıkta incelenebilir; Doğal Tozlaşan Tohumlar (Open Pollinated), Kontrollü Tozlaşan Tohumlar (Controlled Pollination) ve Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar (GMO Seeds).
Çiftçilerin kendi imkanlarıyla tarlalarında ürettikleri ürünlerden kenara ayırdıkları tohumlar, Doğal Tozlaşan Tohumlar kategorisinde değerlendirilir. Bu tür tohumlar, kontrollü bir ortamda üretilmediklerinden ticari bir değerleri olmasa da, sürdürülebilir tarım açısından çok önemlidirler ve Organik Tarım Yönetmeliği'nce teşvik edilirler. Ancak kontrollü bir ortamda tohum yetiştiriciliği yapılmadığından, birbirine yakın türler arasında hibritleşme yaşanması ve tohumların genetiğinde bazı değişiklikler olması da kaçınılmazdır.
Kontrollü tozlaştırılan tohumlar ise, tohum firmaları tarafından profesyonelce üretilen atalık ve hibrit tohumlardır. Piyasada gördüğünüz her türlü paketli tohum, bu kategoriye girer. Organik tarımda bu tohumların kullanımı, belli kurallara bağlanmıştır.
GDO'lu tohumlar ise, ülkemizde üretimi ve kullanımı tamamen yasak olan, genetik mühendislik kullanılarak farklı türler arasında gen aktarımıyla üretilen bir başka ticari tohum türüdür. Bu tür tohumların ülkemizde ticareti tamamen yasak olduğu için, konvansiyonel tarım da dahil olmak üzere hiçbir tarım modelinde kullanılması mümkün değildir. Ancak hayvan yemi olarak ithal edilen yem karışımlarında belli oranlarda bulunmasına izin verilir. Yine bu tarz yemlerin de organik tarımda kullanımı yasaktır.
Tohum çeşitlerini kısaca bu şekilde özetleyebiliriz. Ancak daha detaylı bilgi için, başında da söylediğim gibi, diğer yazımızı kesinlikle okumalısınız. Biz şimdi, bu yazının konusu olan hibrit –yani melez– tohumlara geri dönelim.
Hibrit kavramı, biyolojide iki farklı türün yavrusunu tanımlamak için kullanılır. Bu durum, sadece birbirine yakın türler arasında gerçekleşebilir. En çok bilinen örnek olarak, at ile eşeğin çiftleşmesi sonucu meydana gelen katır verilebilir. Katır, atın cüssesine, eşeğin ise dayanıklılığına sahip kısır bir hayvandır ve tamamen doğal yollarla üretilebilir. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum, çünkü halk arasında hibrit ve GDO, birbiriyle sık sık karıştırılan, birbirinden tamamen farklı iki kavramdır. Bu nedenle, doğada sürekli yaşanan ve biyoçeşitliliğin de en önemli sebebi olan bu olayın, organik tarımda kullanılması gayet normaldir.
Binlerce yıl süren tarım serüvenimizde, birbirine yeterince yakın türler arasında yaşanan melezlemeler sonucunda, katır örneğinin aksine doğurgan yavrular ürettik ve bu yavruları kendi aralarında çoğaltmaya devam ederek, günümüzde severek tükettiğimiz bitkisel ve hayvansal gıdaları elde ettik.
Ancak son yüzyılda tarımdaki gelişimle beraber, bu bahsettiğim süreç çok daha hızlı yaşanmaya başladı. Her geçen gün yeni hibrit türler, tarımsal üretimde kendine yer bulmaya başladı. Bu noktada sorgulamamız gereken şey, yöntem değil, üretilen bu yeni ara türlerin hangi amaçla üretildiği olmalıdır. Eğer bunu yaparsak, halk arasında hibrit kavramına karşı oluşan önyargının sebebini de daha iyi anlayacağımızı sanıyorum.
Günümüzde tarım, devasa boyutta ticari ve stratejik bir sektör haline geldi. Bununla beraber sektörün hedefleri de değişmeye başladı. Artık daha lezzetli gıdalar değil; raf ömrü uzun, dayanıklı, yüksek verimli, güzel görünen, işlemeye uygun hammaddelerin üretimi hedeflenmektedir. Örneğin, salkım domates hasat edildikten sonra haftalarca bozulmadan durabilirken, lezzeti ile dikkat çeken pembe köy domatesi hasattan çok kısa bir süre sonra satılamayacak hale gelmektedir. Veya bir başka örnek olarak, binlerce yıllık geçmişe sahip siyez, kara buğday, kavılca gibi atalık buğday türleri, artık yerlerini yüksek gluten oranına sahip hibrit buğday türlerine bırakmıştır. Büyümesi aylarca süren köy tavukları da yerlerini haftalar içerisinde kesime hazır hale gelen hibrit tavuk türlerini bıraktı. Bunlar gibi daha sayısız örnek verebiliriz. Ancak olayın temel mantığının anlaşıldığını tahmin ediyorum.
Özetle, hibritleşme doğal bir olgu olsa da, günümüzde bu yöntemle üretilen bazı türler lezzetsiz ve besin değeri düşük nitelikte olmasına rağmen, yüksek ticari değerleri sayesinde sektörü büyük ölçüde domine etmiştir. Öte yandan, verdiğim örneklerin aksine, bazı hibrit türler –örneğin alabaş, brokolini, endivyen, renkli sebze çeşitleri ve bildiğimiz sebzelerin sayısız farklı çeşidi– son derece lezzetli ve besleyici olabilmektedir. Bu türlerin organik tarım sektöründe yer almaması için de hiçbir engel bulunmamaktadır. Son olarak; gıdamızı ve onu üretenleri daha yakından tanımanın, en önemli sorumluluklarımızdan biri olduğunu unutmamalıyız.