Geçen hafta çiftçilerin organik tarıma geçme konusundaki isteksizliklerinden bahsetmiştik. Biraz dikkatli baktığımızda bunun altında yatan temel sebebinin “toprak sağlığı” olduğunu görebiliyoruz.
1943 yılında Meksika’da başlayan Tarımda Yeşil Devrim sonrasında dünya genelinde tarım yöntemleri hızla değişmeye başladı. Bu değişim binlerce sentetik girdinin ve vahşi toprak işleme yöntemlerinin tarımsal üretimin standartı haline gelmesine neden oldu. Organik tarıma geçişin aksine, günümüzde “konvansiyonel tarım” diye adlandırdığımız bu tarım modeline çiftçilerin geçişi ve benimseyişi çok hızlı yaşandı. Bunun en önemli nedeni ise bu yöntemlerin ilk yıllarda muazzam bir verim artışı vaadediyor oluşuydu. Ancak aradan geçen yıllar bu verim artışının hiç de masum olmadığını bize açıkça gösterdi.
Günümüzde dünya genelindeki tarımsal üretimin %98’i sentetik girdi kullanılarak yapılmaktadır. Bu girdilerin birçoğu yıllar içerisinde insan ve doğaya verdiği zararlar nedeniyle yasaklanmak zorunda kalmıştır. Binlercesi ise üretici firmaların lobi faaliyetleri ve diğer propogandaları sayesinde hala kullanılmaktadır. Bu sentetik girdilerin canlılara ve doğaya verdiği zararı yazmaya kalksak sanırım hiçbir zaman bitmeyecek bir yazı olurdu. O nedenle bugün sadecetoprak sağlığına etkisine kısaca değinelim.
Hepimizin bildiği üzere toprak içerisinde organik maddeler, inorganik maddeler ve canlılar mükemmel bir denge içerisinde bulunmaktadırlar. Bu denge milyarlarca yıllık evrimsel bir sürecin eseridir. Ancak biz toprağa on yıllardır durmadan eklediğimiz sentetik gübre ve ilaçlarla bu dengeyi tamamen yok etmeyi başardık. Günümüzde ülkemiz topraklarında minimum %5 olması gereken organik madde miktarı %1’in altına inmiştir. Topraktaki canlılık ve bioçeşitlilikte büyük oranda yok olmuştur. Buna bağlı olarak topraktaki azot döngüsü ve toprağın su tutma kapasitesi de korkunç bir hasara uğramıştır. Sonuç olarak toprak, sentetik girdiye ve sulamaya bağımlı ölü bir bitki yatağına dönüşmüştür. İşte tam da bu nedenden ötürü organik tarım yapmak artık hiç olmadığı kadar zorlaşmıştır.
Her ne kadar Organik Tarım’a yasal geçiş süreci 2 ila 3 yıl olarak belirlenmiş olsa da, pratikte toprağın organik tarım yapılabilir hale gelmesi 5 ila 10 yıllık bir rejenerasyon çalışması gerektirir. Bu nedenle organik tarıma geçmeyi deneyen birçok çiftçi bu toprak iyileştirme sürecini tamamlayamadan bu hayalden vazgeçer. Tabi bunlar iyi niyetli olan çiftçilerimiz. Bir de sistemin bazı açıklarından faydalanmak suretiyle kimyasal gübre kullanarak organik tarım yapmaya devam eden çiftçiler var ki o da önümüzdeki haftanın konusu olsun.
Yani kısaca özetleyecek olursak; teorik olarak yönetmeliğin gerektirdiği temel koşulları karşıladığı sürece her türlü tarım alanında organik tarım sürecine başlanabilir ve 2-3 yıl içerisinde organik sertifikalı ürünler üretilebilir. Ancak toprak tekrar hayata döndürülmediği sürece sürdürülebilir bir üretim mümkün değildir. Organik tarım, sağlıklı toprakta yapılır.