Organik Sektörünün Geleceği

Geçen haftaki yazımda organik ürünlerdeki fiyat artışının sebeplerinden bahsetmiştik. Bugün de biraz geleceğe yönelik öngörülerde bulunmaya çalışalım. Ancak öncesinde organik ürün sektörünü daha iyi anlayabilmek için biraz detaya inmek lazım.

Artık birçoğunuzun bildiği üzere organik ürün; organik tarım yönetmeliğine uygun şekilde, denetleyici kuruluşlar gözetiminde üretilen ürünleri tanımlamak için kullanılan yasal bir terimdir. Bu tanım altında bitkisel ürünler, hayvansal ürünler, işlenmiş ürünler, kozmetik ürünler ve hatta tekstil ürünleri bile yer alabilmektedir. Ancak organik ürün denince çoğumuzun aklına mevsimsel sebzeler ve yeşillikler gelmektedir. Mevsimsel sebzeler, bitkisel üretim başlığı altında kabaca tanımlayabileceğimiz çok yıllık, tahıl, fide, tohum vb. gibi alt başlıklardan sadece biridir. Bu ayrımı özellikle vurgulamak istiyorum çünkü organik ürün dediğimizde çok genel bir tanım yapıyor olsak da durum, ürünler ve üretim modelleri özelinde oldukça farklılaşmaktadır.

Ülkemizde bütün tarımsal üretimin yaklaşık %1 ila %2’sinin organik üretim olduğu tahmin edilmektedir. (Karşılaştırma açısından; AB ortalaması %10 civarındayken, ABD’de bu oran %1’in altındadır.) Buna karşın ülkemizdeki bu az miktardaki organik üretimin neredeyse tamamını çok yıllık bitkilerin monokültür (birkaç çeşit ürüne dayalı üretim) uygulamaları oluşturmaktadır ve bu üretimin yine tamamına yakını ihracata ayrılmaktadır. Diğer yandan organik ürün denince aklımıza ilk gelen mevsimsel bitkilerin (sebze, yeşillik vb.) polikültür (çok fazla çeşit ürünün bir arada üretimi) uygulamaları ise yok denecek kadar azdır.

Bu nedenle sektörü yorumlarken çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Organik tarım sektöründe monokültür üretim modelleri artarken polikültür uygulamaları azalmakta; yine çok yıllık bitkisel üretim artarken mevsimsel sebze ve yeşillik üretimi azalmakta veya artmamaktadır. Bu nedenle geçen haftaki yazımda bahsettiğim organik ürün enflasyonunun büyük oranda mevsimsel ürünler bazında olduğunu da vurgulamakta yarar var.

Polikültür modellerde ürünlerin birim maliyetlerini düşürmek oldukça zordur. Yoğun insan emeği gerektirir. Daha da önemlisi, pazarlama ve dağıtımı oldukça meşakkatlidir. Mevsimsel bitkilerin raf ömrünün düşük olması, ürün bazında organik üretim tecrübesinin yetersizliği de dikkate alındığında iş iyice içinden çıkılmaz bir hâl alır. Bu nedenle bu tarz organik üretimi bizim gibi az sayıda çiftlik üstlenmekte ve sektörün talebini karşılamakta oldukça zorlanmaktadır. Yatırımcılar ise işin bu saydığım zorlukları nedeniyle bu alanda büyük yatırımlar yapmaya sıcak bakmazlar. Yakın bir gelecekte de bu durumda önemli bir değişim yaşanacağını sanmıyorum.

Öte yandan monokültür alanında yapılan yatırımların her geçen gün artmasına bağlı olarak, raf ömrü uzun bu organik ürün çeşitleri (yumurta, salça, tavuk, tahıllar, baklagiller vb.) her yıl daha da ulaşılabilir hâle gelmektedir. Bu gibi ürünler özelinde yatırımların önümüzdeki süreçte de artacağını tahmin ediyorum.

Özet olarak, bizimki gibi çok sayıda mevsimsel ürünü bir arada üretmeye çalışan, kendi girdisini üreten organik çiftliklerin sayısı azalırken birkaç ürün çeşidinde uzmanlaşan endüstriyel organik üretim modelleri yaygınlaşmaktadır. Belki de bu nedenle, bu iki farklı organik üretim şeklini birbirinden ayıracak farklı bir sertifikalandırma modeli de ülkemizde ilerleyen süreçte yürürlüğe girecektir ve girmelidir de.

Burak Alsan

RELATED ARTICLES