Bizi Arayın
0532 768 97 02
0
Tarım sektörü diğer sektörlerden farklı olarak canlı ile çalışmayı gerektirir. Bu nedenle endüstriyel üretimde olduğu gibi tarımı standardize etmek, tek düzeleştirmek her zaman öngörülemez sorunlara yol açar. Dünya’da yaşam birçok canlının uyum içinde var olması sayesinde mümkün olmuştur. Bu birliktelik bizim idrak edebileceğimizden çok daha komplekstir ve bu nedenle bu muazzam yapıyı ne kadar küçük parçalara ayırmaya çalışırsak, o derece büyük sorunların gün yüzüne çıktığına şahit oluruz.
Günümüzde maliyeti düşürmek ve üretim kolaylığı gibi amaçlarla konvansiyonel tarımda monokültür en çok tercih edilen yöntem haline gelmiştir. Aynı alan üzerinde yıllarca tek bir bitki çeşidinin, sentetik girdiler ile üretilmesi bu bahsettiğimiz kırılgan dengenin yok olmasına neden olur ve adeta koma halinde yatan bir hasta gibi yaşamı dışarıdan gelecek desteğe bağımlı hale gelir. Yıllar ilerledikçe dışarıdan gelen bu destek bile hasta toprağa yetmemeye başlar. Açıkçası tarımsal üretimin bana göre dipten bir önceki noktası burasıdır. Bunun ötesinde ise topraksız tarım yöntemleri gelmektedir ve korkutucu bir şekildebu yöntemler yaygınlaşmaktadırlar.
Peki bu sürdürülemez döngüden çıkmak için ne yapmak gerekiyor? Tabi ki cevabı bulmak için orjinaline bakmamız gerekiyor. En başında da söylediğim gibi Dünya’da yaşam ancak birçok canlı türünün bir arada var olması ile mümkün olabilmektedir. O zaman yapmamız gereken ilk şey doğadaki bu dengeyi gözlemlemek ve mümkün olduğunca taklit etmeye çalışmak olmalı. Doğanın hiçbir noktasında tek bir canlı türünün, tek başına hayatta kaldığını göremiyorsak biz de bu sürdürülemez yaklaşımı terk edip, polikültür yöntemlerini kucaklamalıyız. Aynı doğada olduğu gibi çok sayıda farklı canlının bir arada olmasını sağlayarak bu fenomeni taklit edebiliriz. Ancak bunun için sadece bitki çeşitlerine odaklanmak yeterli olmayacaktır. Tek hücreli canlılar, mantarlar ve tabi ki hayvanların yardımına da ihtiyacımız olacak. Bunların tümü dikkate alınmadan işe başlamak ise tuşlarının bir kısmı sökülmüş piyano ile Beethoven’ın Ay Işığı Sonatı’nı çalmaya benzer.
Peki bitkisel üretimde hayvanları işin içine nasıl sokmalıyız? İlk olarak arı ve solucan üretimine odaklanarak başlamakta yarar var. Çünkü arılar olmadan tozlaşma, solucanlar olmadan ise sağlıklı toprak mümkün değildir. Bunları ticari anlamda da üretebileceğiniz gibi sadece yabani bal arısı ve topraktaki solucan nüfusunu arttırmaya da odaklanabilirsiniz. Bu hayvanlara ek olarak genellikle ticari üretimi yaygın olmayan uğur böceği, kelebek, örümcek, karınca, kertenkele, kurbağa, yılan ve daha saymakla bitmeyecek yüzlerce yabani hayvanın yaşam alanları da korunmalı ve geliştirilmelidir. Hatta bitki zararlılarının bile soyunun tüketilmesinden kaçınılmalıdır.
Son olarak ele alacağımız ve bu yazının da aslında odak noktası olan balık, tavuk, ördek, kaz, hindi, koyun, keçi, inek vb. gibi ticari üretimi yaygın olan hayvanların da doğal tarımda vazgeçilmez bir yeri vardır. Bildiğiniz üzere bitkisel üretim ve satışı esnasında önemli miktarda artık ürün açığa çıkar. Bu artık ürünleri tabi ki kompost olarak tekrar toprağa karıştırarak değerlendirmek mümkündür. Ancak üretimi için yoğun emek harcanan bu değerli besin maddelerinden en iyi oranda faydalanabilmek ve komposta kıyasla biyolojik anlamda çok daha güçlü bir gübre üretebilmek için bu fazlalığın hayvan beslenmesinde değerlendirilmesi doğada da olduğu gibi en akıllıca tercih olarak ön plana çıkar. Basit bir örnek vermek gerekirse insan ve hayvan sağlığı için son derece önemli bir role sahip olan b12 vitamini sadece hayvanların kalın bağırsaklarının en son kısmında yer alan özel bakteriler tarafından sentezlenmekte ve bağırsak tarafından emilemeden dışarı atılmaktadır. Bu ve benzeri nedenlerden ötürü hayvansal gübre ve gıdaların sağlığımız açısından kritik bir görevi bulunur.
Bitkisel üretimin tamamlayıcısı olarak hayvansal üretim yaptğımızda ek bir gelir ederken, aynı zamanda toprağımızdaki biyolojik dengeyi de güçlendirebilir, besin değeri çok daha yüksek bitkisel ürünler yetiştirebiliriz. Bunların hepsine ek olarak hayvanlarımızı çok yıllık bitki üretimi yaptığımız alanlarda yabani ot kontrolü için de değerlendirebilir ve önemli bir iş yükünden de kurtulabiliriz. Hatta hayvan kemiklerinden, bitkilerin en çok ihtiyaç duyduğu fosfatı bile doğal yollarla üretmemiz mümkündür.
Doğada da gördüğünüz gibi hayvanlar olmadan bitkiler, bitkiler olmadan da hayvanların varlığı mümkün olamazdı. Bu nedenle doğaya işini öğretmekten vazgeçip, doğrusunu ondan öğrenmeli ve elimizden geldiğince üretim modelimizi doğanın bir parçası haline getirmeye odaklanmalıyız. Çünkü doğanın hayatta kalmak için bize hiçbir zaman ihtiyacı olmadı. Aksine insanın elini attığı her yerde doğanın dengesinin bozulduğuna şahit oluyoruz. O zaman doğanın işine ne kadar az karışırsak, o kadar iyi sonuç alacağımızdan da emin olabiliriz.
Burak Alsan
İletişime Geç